Selam Olsun Bütün Kadın Kuaförlerine
İnsanlar genel geçer
anlamda cinsiyet namına ikiye ayrılırlar. Kadınlar ve erkekler. Her ne kadar
iki tarafta insan olma lütuflarına dair aynı özellikleri taşısa da kesinlikle
birbirinden tamamen farklı yaratılmış canlılardır.
Erkek hayatı daha
düz yaşarlarken, kadının yaşadığı her bir anda inişler, çıkışlar, kıskançlıklar,
zaaflar, entrikalar vardır. Erkek düşünme konusunda ne kadar teorikse kadınınki
o kadar karmaşıktır. Erkek ne kadar tutkunsa kendine, kadın o kadar tutkundur
kendinden başka sevdiği her şeye. Erkek ne kadar kabadayıysa kadın o kadar
korumacıdır. Biri laftadır, biri icraatta anlayacağınız. Yanlış anlamayın burada feminist gibi konuşmak istemem ama erkekler de zaten bunu kadınlar kadar iyi
biliyor. Ve o nedenledir ki kadın yaşadığı her anı erkeğin yaşadığı bir andan
daha çok anlamlı kılar. Örneğin bir erkekle çıktığı bir yemeğe kadın; aşk,
dostluk, duygusallık, zamandan koparılmış bir an gibi anlamlar yüklerken,
erkeğin düşünce sisteminde sadece o yemekten doyup kalkmak vardır. Erkek bir
çocuğu olduğunda ‘baba oldum’ un sevincini yaşarken, kadın o çocuğun emeklilik
sigortasına kadar düşünmüştür bile. İşte bu yüzdendir -ki örnekleri milyonlar
kadar arttırabiliriz- kötü bir olay yaşadığında kadının hayata geri dönüş
mücadelesiyle erkeğinki farklıdır. Hep sorarlar ya kadınlar neden
sevgililerinden ayrıldıklarında, arkadaşıyla kavga ettiğinde, aldatıldığında,
kısacası kötü bir olay yaşadığında kuaföre gidip fiziksel değişiklikte bulunma
ihtiyacı hissederler diye?
Kadın bir erkekle
salt bir aşk yaşamaz(gerçekten sevdiyse tabi J).
Kadın o aşkta romanlar yazar. Yaşanan o aşka anlamını katan bile kadındır. Yemek
yapar gibi sever kadın. Tadını, tuzunu, biberini ölçe ölçe ayarlar. Her ne
kadar ölçüyü tamamen doğru yaptığına inansa da muhakkak bir eksik bulur.
Hiçbir kadın bir
aşka bitecek diye başlamaz. Dünyanın en olmazından bile bir gelecek bekler. En çılgın
anlarında başladığı bir ilişki üzerine bile bin tane düğün senaryosu kurar. Bu yüzden
bir kadın ister on yıllık ister bir aylık bir ilişki yaşasın o, o kadının ayrı
bir dünya da var olmasına sebebiyet veren bir şeydir. Sadece aşk mı? Tabi ki
hayır. Arkadaşlık kurar, kardeşçe anılar yaşar, okul okur emek verir, çocuğu
olur anneliği tadar. Yani kadının aşktan tutunda yemekteki tuza kadar bir anısı
vardır. Peki ya bu anılar son bulduğunda? Sevgiliden ayrıldığında, arkadaşıyla
tartıştığında, çocuğuyla ilgili bir problem yaşadığında, okuduğu okul bitince
onca emeğine karşılık alamadığında ne yapar kadın? Dünyasını kurmuştur ya
bunlar üzerine, anıları vardır. Yıkılıp giden enkazın altında ölüm uykusuna mı
yatacaktır, yoksa o küllerden yeniden mi doğacaktır?
Tabi ki koşa koşa
kuaförünün yolunu tutacaktır. Neden? Çünkü kadın o anıları yaşadığı kadını
tekrar aynalarda görmek istemez, tekrar o kadınla karşılaşıp üzülmek istemez. Saçlarını
okşayan sevgilinin el izlerini yok eder saçını kestirirken, ‘ay tatlım saçların
çok güzel olmuş’ diyen sahtekar arkadaşın övgülerinden kurtulur saçını
boyatırken, okurken saçlarını tel tel döken o okul anılarından kurtulur aynadaki siluetini değiştirirken. Kısacası kadın ‘dünyam’ dediği o anlar bitince
yeniden o kadın olarak devam etmek istemez hayatına. Kuaförüne gider, değişir,
kendine gelir ve küllerinden yeniden doğup yepyeni bir dünyaya adım atar. Selam
olsun bütün kadın kuaförlerine J